| Yazar | : | Hilmi Yücebaş |
| Yayın Tarihi | : | 1960 |
| Dil | : | Türkçe |
| Sayfa Sayısı | : | 208 |
| Ölçü | : | 14 x 20 cm |
| Yayınevi | : | Ahmet Halit Yaşaroğlu |
| Bahsi Geçen | : | M. İhsan Hamami |
Son elli yıl içinde edebiyatımız en tanınmış simalarını, en değerli düşünce adamlarını kaybetmiş bulunmaktadır. Bu seçkin insanlar hakkındaki duygularımız ne olursa olsun, şurası muhakkaktır ki gidenlerin yeri dolmamakta ve çoğu da nisyan perdesi arkasında unutularak - doğum ve ölüm yıl dönümlerinde bile - hatıraları anılmamaktadır.
Edebiyatımıza olan hizmetlerine ve vatanseverliklerine asla şüphe bulunmayan nice değerli insanın unutulup gitmesi, memleket için bir vefasızlık ve medeni bir cemiyet için acıklı bir talihsizlik örneğidir.
Hayatlarında kadirleri bilinmeyen milli değerlerimizi, ölümlerinden sonra da unutup gidiyoruz. Bu günkü şarkta, nedense ilmin de sanatkârın da kıymeti bilinmiyor.
17 yaşında iken bir şiiri için Fransız Akademisi'nden mükâfat alan Viktor Hügo hakkında 500 cilt kitap yazılmış ve yayınlanmış olduğunu söylersek, garpta sanatkâra verilen değeri bilmem ki anlatabilir miyiz? 23 yıl evvel Sayın Şükufe Nihal, "Hüvelbaki" ler adlı bir yazısında ne kadar doğru söylüyordu:
"Büyük Fikret, Eyüp mezarlığının eteklerinde, mütevazı bir taş altında yatıyor. Haşim, orada, münzevi, sarp bir tepede... Cenap, Bakırköy'de... Sezai Bey, Recai Zade, kimselerin uğramadığı Göksu mezarlığında...
Sanatı anlayıp kıymet verenler; bir sanatkârın mezarı önünde, onun manevi havasından ilham bulmak isteyenler, bu dağınıklık, bu ihmal, bu kayıplar arasında onu nereden arayıp bulacaklar?
Ne olur, bizim de bir Panteon'umuz olsa, kalbimizin en güzel, en unutulmaz heyecanlarını kendilerine borçlu olduklarımız; ruhlarımıza iyilik, güzellik, yükseklik aşılayanlar, şereflerine layık bir mabette, bir tek mezar ülkesinde toplansa... Yorgun başımızı ara sıra o mabedin soğuk taşlarına dayayarak dinlendirsek...
Sanat, acı, feveran hayatımızın tek büyük tesellisi değil mi?