Yazar | : | Refik Durbaş |
İsbn | : | 975508004x |
Yayın Tarihi | : | Ekim, 1988 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 90 |
Ölçü | : | 13 x 18,5 cm |
Yayınevi | : | Boyut Yayınları |
YAZILMAZ, YAŞANIR BİR SONBAHAR...
Ahmet Haşim'in ölümünden birkaç hafta evvel söylediği bir sonbahar beyti vardır:
Bir kuş düşünür bu bahçelerde
Altın tüyü sonbahara uygun
"Bu kuşu geçen gün Kozyatağı'nda sararmış çınarlar, bağ kütükleri, kuru yapraklar arasında başı boynunda yahut hemen uçacakmış gibi mücevher kanatlarını silkelerken gördüm. Kahvenin küçük, biçare havuzunda gölgelerimiz bir an beraber yüzdü ve dakikalarca aynı şeylere, akik, san yakuttan ikindi semasına, uzak ve gölgeli denize baktık, baktık."
Ahmet Hamdi Tanpınar, "İstanbul'un Mevsimleri ve Sanatlarımız"ı anlatırken, İstanbul'da bir sonbahar ikindisini böyle çiziyor.
Bugün ne Tanpınar yaşıyor, İstanbul'da, ne kuşlar kalmış, ne sararmış yapraklarıyla çınarlar, ne de akik, yakuttan semasıyla ikindiler.
Yahya Kemal gibi,
"Günler kısaldı, Kanlıca'nın ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları" diyerek geçmiş sonbaharları "yâd etmek" amacında değilim. Nostaljiden değil Nazım Hikmet'ten yana bu puslu, kararmış, terkedilmeye "mahkûm" sonbahar gününde gönlüm:
"Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez.
Bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
ıslak saçlarını güneşte kurut:
olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın
nemli, ağır kızıltılar...
Sevgilim sevgilim, mevsim sonbahar..."