Yayla Kızı
Tipi dindi.
Akşam karanlığı bastı.
Çorlu ayazı, atlarımızın kuskununu bırakmıyor. Çatalca'nın karanlığı kirpiklerimizde, buzlu buzlu damlalaşıyor.
Nalların demiri değil, çamur sesleri şakırdıyor.
Düşmanı kovalamıyor; çamurdan şoseye ağaç dalından, çitten kilimler sererek geliyor, Çatalca cephesini kurmağa vakit bırakmamak için...
Amma Çatalca yönü kurulup çatılmıştır. Biz, sol yanı tutan ve ileri yerini Hadımköy - Bigados yolunun önüne kadar süren Hasan İzzet Paşa kolordusuna ulaşacağız.
Erzurumlu Yüzbaşı Laçin beyin bataryası çamura saplanmış. Eksik ışıklı fenerlerimiz bir yandı, bir söndü. Laçin; paltosunu ceketini çıkarıp bir top toparlağının üstüne fırlatmış, bataryasını batak şoseden kurtarmağa çalışıyor. Ayazın altında yalnız yüzündeki boncuk boncuk terleri görebildim.
Öndeki Hafız Hakkının (Paşa) sesi geliyor.
- Komanova'yı kazanan biziz, ama Manastır'a giren onlardır. Ergene'de kaçan onlardır, ama harbi kaybeden biziz. Bakalım bu cephede neler olacak?
Sağımızdan bir ses, belli belirsiz bir nara: - Hey! Gelenler, geçenler!
Kulak kabarta kabarta yaklaştık. Durduk. Dinlemeğe başladık. Donmuş bir ses. Islak ve çatlak bir ses boyuna sesleniyor:
- Heyyy! Gelenler, geçenler… Ben piyadeyim. Kıt'amı yitirdim. Vilayetim Ankara! Sancağım Çankırı! Bana, Satılmış oğlu Mehmed derler. Batağa saplandım, kurtulamıyorum! Burada öleceğim! Alaya varınca haber edin. Satılmış oğlu Mehmed kumanda ile geri döndü. Kaçmadı...