Yazar | : | Mehmet Uyar |
İsbn | : | 9756524928 |
Yayın Tarihi | : | 2002 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 152 |
Ölçü | : | 13 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | Hikmet Neşriyat |
Bahsi Geçen | : | M. Tevfik Fikret |
19, yüzyıl, dünyada birçok yeniliklerin ve buluşların olduğu, sürekli değişimlerin yaşandığı önemli bir yüzyıl... Bu yüzyılda; bilimde teknolojide ve edebiyatta yoğun gelişmeler yaşanıyordu. İnsanlar yeni bir anlayışa ve yaşayışa hızla geçiş yapıyordu.
Bu anlayış ve yaşayış biçimi Batı uygarlığı normlarıyla belirlenmiş dünya nimetlerine yönelik maddeci ve akılcı bir nitelik arz ediyordu. İnsan ve hayat yeniden tanımlanıyor; yaşanan değerler alt üst oluyor; toplumlar büyük buhranlar yaşıyordu.
Böylesi çağda savaşların şiddeti artıyor, savaşlar ise büyük felaketleri doğuruyor; ekonomik menfaatler uğruna dünya büyük bir yarışın içinde boğuşuyordu.
Böyle bir çağda Osmanlı, yanı başında birden yükselen bu rüzgâr karşısında önce şaşkınlığa uğradı, sonra geriledi ve yenik düştü. Derken kaleleri tek tek fethedildi. Osmanlı Devleti, ülkesinde esen Batı rüzgârı karşısında direnmeye, özgün kimliğiyle ayakta durmaya çalışıyor, onurunu kurtarmaya gayret gösteriyordu. Materyalist, sömürgeci, teknolojik büyüsüyle insanı sarhoş eden ve köleleştiren, insanı sürüleştiren anlayışa karşı son direnişini yapıyordu.
19. yüzyıl böylesi bir karmaşayı yaşarken Osmanlı ülkesi içinde büyük bir hareket başlamıştı. Aydınlar, yöneticiler arayış içindeydi. Teknolojik bir görkeme doğru hızla ilerleyen çağda; yeniden ayağa kalkmak ve var olmak için telaşlı arayışlardı bunlar...
Batı dünyası çok iyi anlaşılmalı, onun zenginliği ve yeteneği örnek alınmalıydı. Gözler Batı dünyasına çevrilmeliydi; bilimi, teknolojiyi, sanatı ve edebiyatı görmeli ve yararlanmalıydı.
Bu yüzden Fransız ihtilalinden sonra dünyanın dört bir tarafına yayılan yeni düşünce kavramları Osmanlı aydınları tarafından heyecanla karşılanıyordu. Nice yazar ve şair, bu düşüncelerin bayraktarlığını yapıyordu. Bütün gaye; batmaya yüz tutan Osmanlı'yı ayağa kaldırmak, bilim ve teknolojide hızla ilerleyen Avrupa'ya yetişmek Bunun için ruhen, zihnen değişmek ve yenilenmek... .
Bu konuda öncülüğü, bilim adamları yerine daha çok sanatçılar yapıyordu. Şair ve yazarların dilinde Batılı değerler duygu planında ele alınıyor ve tutkunluklara dönüşüyor. Sanatçı hislidir, duyarlıdır, alıngandır. Sürekli uçlarda yaşar. Sanatçı düş insanıdır. Düşlerinde de görür eşyayı ve olayları... Fikirleri, düşlerinin rengiyle değişime uğrar.
Toplumsal olaylardan hemen etkilenirler. Hemen kızarlar, hemen severler. Çok acırlar, çok nefret ederler:
Sanatçı ruhlu insanın ruhsal dünyasıdır bu...
İşte Fikret de böyle bir ruha sahipti…