Yazar | : | Necat Birinci |
Yayın Tarihi | : | 185 |
Dil | : | Türkçe |
Ölçü | : | 13,5 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | Kültür ve Turizm Bakanlığı |
Bahsi Geçen | : | Ruşen Eşref Ünaydın |
Ruşen Eşref Ünaydın ilk defa, merhum Hocam Prof. Dr. Mehmet Kaplan'ın başkanlığında, bir ekiple yürüttüğümüz "1918-1938 yılları arası Türk fikir ve edebiyat hayatı" projesi çalışmaları sırasında dikkatimi çekti. O ana kadar sadece türünde klasik hale gelmiş Diyorlar ki adlı eseri ile tanıdığım Ruşen Eşref, kısa bir araştırma sonunda denemeden hatırata, hikâyeden mensur şiire, çocuk şiirlerinden röportaja kadar çok değişik türde eser vermiş, usta bir gazeteci-yazar olarak varlığını gösterdi.
Bilhassa Millî Mücadele yıllarında yazdığı yazılar, bize bu günkü nesillerin milli ruh ve varlığını, Türklük gurur ve şuurunu canlı tutacak ve besleyecek kudrette göründü.
Ruşen Eşref'in İstanbul'a çok ayrı bir dikkat ve sevgi ile baktığını gördük. Onun nazarında İstanbul Türk'ün güzellik adına yarattığı her şeyin bir hulasası idi. Pek çok yazısında bu güzelliğin kaynaklarını ve ortaya konuş şekillerini izaha çalıştı. Yahya Kemal'den dinlediklerini kendi sanat tarihi kültürü ile birleştirerek yazıp yayımlaması, ona, bu sahada kalem oynatanların başında gelme şerefini kazandırıyor.
Ruşen Eşref'in bir önemli tarafı da Mustafa Kemal Paşa'yı Anafartalar Kahramanı olarak ilk defa Türk okuyucusuna tanıtmış olmasıdır. Anadolu'ya geçtikten sonra da Millî hareketin esas ve gayelerini yine Mustafa Kemal Paşa'dan ilk defa o öğrenmiş ve Türk milletine duyurmuştur.
Ruşen Eşref bütün yazılarında Türkçeyi bir kuyumcu dikkati ve inceliği ile işlemeye çalışmış ve kendine has bir üslup meydana getirmeyi başarmıştır. O ele aldığı her konuyu, aynı zamanda dili geliştirme ve imkânlarını kullanma alanında bir vasıta olarak görmüştür. Ancak mensur şiirlerinde, çok daha hassas davrandığını gördük. Bu dikkati tercümelerinde de göstermekten geri durmamış, bu faaliyeti de dilin gelişmesinde bir vasıta olarak kullanmıştır.
Çok yakın bir geçmişe ait bu dil ustasının edebiyat araştırmalarının dışında kalmasına üzülmemek mümkün değildir. Çünkü bu usta kalemden çıkan yazılar, bize milli zevk ve varlığımızı zenginleştirecek, vazgeçilmesi mümkün olmayan metinler olarak göründü. Türkçeyi de ince bir zevk ve derin bir güzellik endişesi ile kullanmıştı...