Yazar | : | Abdullah Uçman |
İsbn | : | 9789756444986 |
Yayın Tarihi | : | 2012 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 184 |
Ölçü | : | 13 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | Kubbealtı |
Bahsi Geçen | : | Rıza Tevfik Bölükbaşı |
Abdullah Uçman'ın yayına hazırladığı Rıza Tevfik'ten Eşi Nazlı Hanım'a Mektuplar oradan oraya savrulmuş bir şairin portresini ortaya koyuyor. Mektuplar, bir aydının 1908'den sonra alkışlar, nutuklar, ikbal, hapis, gurbet, sürgünler, siyasi mücadele ve özlemle geçen yıllarının özeti niteliğinde.
Rıza Tevfik denince artık hemen akla Abdullah Uçman geliyor. Çünkü yıllardır onun ayak izlerini takip etti hoca. Şiirlerini derledi, mektuplarını ortaya çıkardı, anılarını süreli yayınların tozlu sayfalarından kitap sayfalarına taşıdı, kimi yapıtlarını yeni harflere aktardı ve hakkında biyografik bir çalışma yaptı. Ve son olarak –son değildir sanırım- feylesof şairin eşi Nazlı Hanım'a yazdığı mektupları yayımladı: Rıza Tevfik'ten Eşi Nazlı Hanım'a Mektuplar. Fırtınalı bir hayat Yakın zamanda Namık Kemal'in mektuplarını okumuştum. Rıza Tevfik'inkileri de peşinden okuyunca şunu gördüm: İçine siyaset ateşi düşen, kalemi aleve bulaşan şair uslanmıyor, kalbinin söz dinlemez coşkusuna kapılıp sürgün uğruna, eşten, dosttan, çoluk çocuktan ayrı kalmak uğruna –hatta yanlış ya da doğru olup olmadığını dahi kestiremeden- düşüyor gurbetlere, sürgünlere. Tıpkı Namık Kemal'in ömrünün çoğunu gurbetlerde geçirmesi gibi, Rıza Tevfik de dilinin ve kaleminin belâsına –nasıl bir belâ ise bu- oradan oraya savrulup durmuş. Bunu görüyoruz eşine yazdığı mektuplarda. O mektupların satır aralarında işte böyle bir Rıza Tevfik portresi boy gösteriyor. Yılmadan yorulmadan, bir diyardan diğerine, alkışların arasında koşup duruyor şair Rıza. Kimi kez İttihat ve Terakki Fırkası'nın ateşli bir hatibi olarak Selanik'te, Edirne'de, Paris'te, kimi kez Hürriyet ve İtilâf Partisi'nin yanında –dayak yemek, tehdit edilmek pahasına Gümülcine'de, sonra Gibb'in ünlü eseri A History of Ottoman Poetry'yi tamamlamak üzere Londra'da, bir ara Bekirağa Bölüğü'nde hapiste, sonra Sevr'i imzalayan heyet içinde ve 150'likler arasında Ürdün'de sürgünde… Bir yerden diğerine savrulan, gurbetlere, sürgünlere atılan şair. Arkasında mahzun bir genç kadın ve boynu bükük oğullar, kızlar, çocuklar… Herhalde tutkularının, heyecanlarının ve ikbâlin peşinde koşan Rıza Tevfik'in ardından, geride kalanın duygularını, kederini, özlemini ve yalnızlığını en iyi, Nazlı Hanım'ın 14 Kânun-ı Evvel 1320 tarihli mektubundaki şu satırlar özetler: "Siz gittiniz, sizin arkanızdan baktım, siz sür'atle koşuyordunuz. Ben pek keder ettim, yazık. Benim beyim diye kalbim pek müteessir oldu… (…) Bu varakpâreciğimi pek kederli yazdım, darılma cicim, size hokkayı gönderdim, vaktiniz müsait olursa bendenizi iki satır yazı ile pek memnun edersiniz. (…) Beklerim, beni mahzun etme…'…