| Yazar | : | Orhan Türker |
| İsbn | : | 9789755704609 |
| Yayın Tarihi | : | Mayıs, 2010 |
| Dil | : | Türkçe |
| Sayfa Sayısı | : | 91 |
| Ölçü | : | 17 x 24 cm |
| Yayınevi | : | Sel Yayınları |
Eski İstanbul'un birbirinden renkli Rum ağırlıklı ve Hıristiyan karakterli semtleri hakkında kitaplar yazarken; Psomatia (Samatya) - Eptapirgion (Yedikule) bölgesini unutmamam gerektiği bazı dostlarım ve okurlarım tarafından bana hatırlatılmakta idi.
Yeni İstanbullular tarafından pek bilinmeyen ve fazla itibar edilmeyen bu bölge Bizans'tan günümüze Rumların Konstantinopolis'inin ve onun kesintisiz devamı olarak Osmanlıların İstanbul'unun en eski yerleşim alanlarından birini oluşturmaktadır. Her ne kadar Bizans'ın merkezi olan Hipodrom (bugünkü Sultan Ahmet Meydanı) ve Ayasofya'ya bir hayli uzak olsa da, kiliseler, manastırlar ve savaş kazanarak kente dönen muzaffer imparatorların törenle şehre girdikleri surlardaki Altın Kapı'nın (Hrisi Pili) varlığı burayı Bizans yıllarında adı sıkça anılan, seçkin bir semt yapmıştır. İstanbul'un fethinden sonra, Osmanlıların ilginç yerleşim ve iskân politikalarının bir sonucu olarak, Türkler şehrin denizden uzak, yüksek ve düz iç bölgelerine (Cağaloğlu, Çemberlitaş, Beyazıt, Fatih, Fındıkzade vs.) yerleşirken; tıpkı Haliç sahillerinde olduğu gibi (Fener, Balat, Hasköy vs.) Marmara Denizine dönük surlar boyunca da, (Kumkapı, Langa, Samatya, Yedikule vs.) Rum ve Ermeni ağırlıklı Hıristiyan nüfus yerleştirilmiş ve şehir bu yapısını 1960'lara kadar önemli ölçüde korumuştur.
Osmanlı İstanbul'unda, Fener-Balat bölgesi ve Galata dışında sınırlı bir alan içinde yoğunlaşmış 5'i Rum, 3'ü Ermeni toplam 8 kilisenin varlığına başka bir yerde rastlanmaz.
Bölgenin Müslüman halkı sahil kesimini neredeyse tamamen Rumlara ve Ermenilere bırakmış ve iç kesimdeki Kocamustafapaşa semtine toplanmıştır. Camisi, tekkesi, yatırı, türbesi bol olan bu kalabalık geleneksel Müslüman semti hemen yanı başındaki kalabalık Hıristiyan semti ile yüzyıllarca yan yana yaşamıştır.
Ele alacağımız Samatya-Yedikule bölgesi, İstanbul'un üst gelir grubuna mensup Rum ailelerinin yaşadığı semtlere göre, daha fazla küçük esnaf ve küçük burjuvazinin mütevazı koşullar altında oturduğu ve çalıştığı bir yer olarak dikkati çekmektedir.
Bu nedenle bölge hakkında ne Türkçe ne de Rumca yazılı fazla bir kaynak bulunmamaktadır.