Bazen gazeteci arkadaşlarla sohbet ederken söz dönüp dolaşır ve "anlatsana sen nasıl gazeteci olmuştun?" sorusuna gelir. Bu soruyu bugüne kadar en az 30 gazeteciye sordum ve çok ilginç hikâyeler duydum. Bana ise aynı soru, okuyucular dahil belki binlerce kez soruldu.
Bizim nasıl "gazeteci" olduğumuzun öyküsü çoğunlukla ilginçtir.
Fakat çok yakınlarımız dışında pek kimse bilmez. Çoğumuz rastlantılarla gazeteci olmuşuz. Hiç aklımızda yokken! Örneğin, ben, devletten iki kez kovulunca mecburiyetten gazeteci olmuş biriyim.
Bazı meslektaşlarımız diplomat, doktor, pilot, işadamı olmak isterken, ya da iş ararken "ekmek parası" uğruna, kendilerini bu meslekte bulmuştu.
Bu sohbetlerde hep gördüm ki, gazetecilikte ün yapan veya yapmayan pek çok meslektaşımızın gazeteci olma serüveni pek hoştur. Çoğumuz rastlantılarla, bazen de hayret verici olaylarla gazeteci olmuşuz. Bunları duydukça şu sonuca vardım:
Keşke birileri bu öyküleri kitap yapsa, bizlerin nasıl gazeteci olduğumuzu anlatsa.
Bu fikrimi çeşitli zamanlarda genç gazeteci arkadaşlarıma ilettim.
Onlara bu konuyu araştırıp kitap yapmalarını önerdim. Herkes çok güzel olacağını söyledi ama kimse adım atmadı. Öyle ya, bütün gazetecilerin işi gücü vardı. Böyle bir kitap hazırlamak ise zor işti.
Bir gün öğle vakti bizim gazetenin yemekhanesinde arkadaşlarla yemek yiyoruz. Söz yine bu konuya geldi. Birkaç somut örnek verdikten sonra dedim ki, "Biri bu konuyu araştırsa, ortaya çok güzel bir kitap çıkar. Herkese söylüyorum ama ilgilenen olmuyor. "
Masada Hakan Akpınar da vardı, bir anda atıldı:
"Abi, ben bu işi yaparım."
Hakan'la günler boyu oturup konuştuk, işin çerçevesini kabaca oluşturduk. Başlamaya karar vermişti.