Bir gencin, ister istemez nefsine sormak ve cevaplandırmak zorunda olduğu çeşit çeşit sualler arasında, daima başta gelen, çoğu zaman da üzüntü ve tereddütler yaratan mühim, ciddi bir soru vardır: Hangi mesleği seçmeli, ne gibi bir iş tutmalı? İnsanoğlu, bir iş sahibi olmakla, hayatının maddi cephesini temin etmek, yuva kurmak, bu yuvayı korumak ve geliştirmek imkânına erişir. Bize, milli topluluğun refah ve saadetine iştirakimiz nispetinde ün sağlayacak olan yol, iş ve meslek yoludur. Bizi, büyük yaratıcılık vazifesine ortak ettiği mikyasta şerefe ve ruhi asalete kavuşturacak olan yol, yine bu yoldur. Acaba bu büyük davaya, layık olduğu ehemmiyeti verip, buna canla başla hazırlananların sayısı, kaçı bulur dersiniz? Davanın basit olmadığını ve bunu çözecek hal çaresinin sadece şahsi hüsnüniyet ve gayrete bağlı bulunmadığını, itiraf etmek zorundayız. Zira niyet edilen bir mesleğe intisap etmek için, bu meslekte ilgili bilgiler, derin bilgiler edinmek şart ise de, hatta fikri kabiliyet ve meyiller sayesinde bir sürü kolaylıklarla karşılaşmak imkânı mevcut ise de, bütün bunlar, yine de kâfi gelmez. Meslek seçerken, hesaba katılacak bir şey daha vardır: " Katı yüzlü hakikat" diye isimlendireceğimiz bir şey! Bu hakikat bazı meslekleri, muvakkaten veya uzunca bir zaman faslı için, adeta " tıkalı " duruma getiren iş pazarının, iktisadi hakikatidir. İnsan bu neviden bir mesleği seçebilir, fakat kök salmış olduğu öz cemiyetinin koynunda, yani kendi aile ve memleketinin çerçevesinde bunu icra edememek tehlikesiyle karşılaşır. Mesela güzel sanat mensupları ve bazan da muharrirler için, hayatın pek çetin bir şekilde tecelli etmesi mümkündür: Söylemek istedikleri şeyi anlayan, seven bulunmayabilir. Hoş, beri yanda, emeklerine kâfi derecede karşılık görmemek yüzünden bir türlü parlayamayan hekimlerin, gazetecilerin, avukatların, mühendislerin sayısını da Allah bilir ya!..

---