Yazar | : | Reşat Nuri Güntekin |
Yayın Tarihi | : | 1972 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 192 |
Ölçü | : | 13,5 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | İnkılap ve Aka Kitabevleri |
Adapazarı postası o gün iki buçuk saat rötar yapmıştı. Pendik istasyonunda, Bolu'dan gelecek ortanca kızını bekleyen Nadide Hanım, merak içinde idi.
Çocuk ağrısı çeker gibi elleriyle hafif hafif kasıklarına basarak mütemadiyen dolaşıyor, ara sıra yere çömelerek yüzünü trenin geleceği tarafa çeviriyordu. Akşam yaklaşmıştı. Karşı tepede uçuşan hafif bulutları bazan lokomotif dumanı sanarak yerinden kalkıyor, zaman zaman kulağına hiç yoktan düdük sesleri geliyordu.
İstasyon memuru merak edilecek bir şey olmadığını söylemişti. Fakat ne malum! Bu adam, eski bir bildikti. Demek ki, hakikaten korkulacak bir şey de olsa böyle diyecekti.
İhtiyar kadın, ara sıra memurun açık kapısı önünden geçerken içeriye bir göz atıyor, onun yüzünden, halinden bir şeyler sezmeye uğraşıyordu. .
Memur, biraz evvel uzun bir telgraf şeridi okumuş, sonra dışarı çıkarak Lala Tahir Ağa ile konuşmuştu. Bu iki vaka arasında acaba bir münasebet yok muydu?
Lala, ağır ağır Nadide Hanımın yanına geldi; laf olsun diye "Bu tren neye bu kadar gecikti ki, acaba hanımefendi?" diye sordu.
Nadide Hanım, fena halde titizlendi:
- Merak edilecek ne var? Bizim trenlerin vaktinde gelip gittiği görülmüş şey mi? diye çıkıştı.
Ara sıra oyunlarını bırakıp aynı suali sormağa gelen çocukları da böyle tersliyordu.
Nadide Hanım, sıkı zamanlarda kendini bir kaptan gibi cesaretinden değil, bilakis çok korkak ve vehimli olmasından ileri geliyordu. Fena bir şüphe, yalnız kendi kafasında kapalı kaldığı müddetçe o kadar tehlikeli bir şey değildi; fakat başkalarına geçti mi, derhal onun gözünde maddi bir hakikat şeklini alır, çok kere bu paniğin kendi icadı olduğunu bilmesine rağmen neticede en çok telaşlanan yine kendisi olurdu. Evet, bu merakların çok kere boş olduğunu kendi de biliyordu amma, ne yapsın, mani olamıyordu…