Yazar | : | Mesut Tufan |
İsbn | : | 9944625760 |
Yayın Tarihi | : | Kasım, 2007 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 80 |
Ölçü | : | 24 x 22 cm |
Ayna metaforu aslında 17. yüzyıl resminde sıklıkla kullanılan bir işaret. Burada ise, sanatsal olmaktan önce belgeselliğiyle ilgili bir sergi söz konusu. Osmanlı coğrafyasıyla ilgili bir meselenin içindeyiz; tarihin ama coğrafyanın içindeyiz. Bir tür tarihi sorguluyoruz, ama güncel bir coğrafyanın yaşayan insanlarıyla muhatabız; onların seslerini dinliyoruz, onların yüzlerini görüyoruz. Gördüklerimiz bize insanları ve manzaraları veriyor; ama bu manzaralar coğrafi olarak duran manzaralar ve hatta insanların yüzleri bile, sesleri bile bir yüzey mimarisi, bir yüzey coğrafyası gibi işliyor sanki. Psiko-coğrafi izleri gözlüyoruz fotoğraflarda ve filmde; aslında nesneler bile kendi kendilerine konuşuyorlar; yüzeylerindeki kayıtlar kendilerini zımnen de olsa ifade ediyorlar. Tarihi yüzeye kayıtlı bir şekilde, imajların birbirleri ardı ardına gelmesinde okuyabiliyoruz. Her şey sanki kendi yüzeyindeki kayda göre gelişen bir şekilde işliyor; hız değil, ama yavaşlık ilişkileriyle çalışıyor imajların sabitliği; ama tüm bir sabitlik bizi kımıldamayan coğrafyalara doğru bağlıyor; bağlandığımız yerler kendilerinin izlerini yok etmeden iz sürüyorlar ve bize iz sürdürüyorlar. Ayağımız tarihe basmaktan çok bir toprağa basıyor; ama bu toprak yüzeyinde kaydedilmiş olanlar kendi kendilerine ses olarak ortaya çıkıyorlar; her şey izlerin konuştuğu bir biçimde kayda geçiyor. Bu anlamda yüzeyin arkasında bir şey bulmaya kalkmıyoruz; yüzey kendisinin kaydettiğini, olduğu gibi imaj ve ses olarak veriyor zaten. Her şey yüzeyden geçiyor, tıpkı Stoacı bir kozmopolitliğin felsefesinin bize hep anlatmış olduğu gibi. Her bir yüz, yüzeydeki kaydı bize doğru aktardığı zaman, her bir yüzden geçen olayları izliyoruz…