Yazar | : | Refik Halid Karay |
Yayın Tarihi | : | 1991 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 168 |
Ölçü | : | 13,5 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | İnkılâp Kitabevi |
Bahsi Geçen | : | Refik Halit Karay |
BİNNUR uyanır gibi oldu; gözlerini araladı, çevresinde bir şeyler gördü. Gördükleri o kadar yabancı, bildiklerinden bambaşka, acayip ve yan loşlukta belli belirsizdi ki uyanmadığını sandı. Rüya olmalıydı bu... Rüya devam ediyordu...
Başının ağrıdığını unutturmayan bir rüya. Üşüyordu da... Sırtında ürpermeler duyuyordu. Yorganı üzerine çekti, toplandı, der-top oldu.
- Bugün, enstitü kapalı, yılbaşı tatili.
Diye hakikati tam dehşetiyle hatırladıktan sonra yüzünü elleriyle örttü.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...
Bitmişti, mahvolmuştu Binnur! Binnur artık aşağıya, şehre inemezdi; İstanbul'a. baba evine de dönemezdi; enstitüye hiç gidemezdi. Demin yanlış hesap etmişti; yılbaşı arkada kalmıştı, bugün Ocak ayının beşiydi. Dağa çıkan kafile, salı günü buradan uzaklaşmış, öğretmen arkadaşları da dört gündür işlerine başlamıştı.
Binnur ıssız Kocadağ'ın karlı tepesinde, bir kulübe içinde yaşamaya mahkûm artık! Tek başına mı?.
- Ah keşke öyle olsaydı, diye söylendi, bir gün karlar erir, yollar açılır, yüzümün akıyla insanlar içine karışırdım. Beni şimdi aramaya bile gelseler dönemem.
Yatağın karşısına rastlayan duvardaki guguklu saate baktı; sabahın sekizi. Bu saatin kuşu, mekanizması kırılmış olduğundan, yuvasından fırlayamıyor, ötmüyor, saat başlarında sadece bir hırıltı çıkarıyordu. Kepenklerin aralığından beliren ışık pek ölgün olduğuna göre hava kapalıydı. Belki de kar yağıyordu yahut sis kaplamıştı çevreyi. Herhalde fırtına dinmişti ki uğultu duyulmuyordu.
- Sobayı yakmadan gene başını alıp gitmiş…