Geçmişi iki bin yıl öncesine dayanan, iki kıtanın buluşma noktası, üç büyük medeniyetin başkenti, 1923 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyetinin ekonomik ve kültürel hayatının odağındaki benzersiz bir kent. Asırlar öncesinden başladığı medeniyet yolculuğu boyunca sayısız düşünce ve uygarlık açılımları ile zenginleşerek varoluşunu Anadolu kültürü ve İslam medeniyeti ile buluşturan şehir. Doğu ile batının kavşağında, tarihte ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin, kültürlerin ve toplumların zengin mozayiği İstanbul... İstanbul Türkiye için bir uygarlık hazinesi olduğu kadar geleceğin de umududur. Küreselleşen dünyada ülkeler ancak sahip oldukları dünya kentleri vasıtasıyla yarışabilecektir. Bu anlamda ülkelerin kaderinin büyük kentlerdeki başarıya bağlı olduğunu söylemek mümkündür. Bir dünya kenti olmaya hazırlanan İstanbul için elde edilecek başarı ülkenin kaderini değiştirecek önemdedir. İstanbul Türkiye'nin her yönüyle en büyük kenti olmanın yanı sıra bölgesinde kendisiyle yarışabilecek başka bir kent de yoktur. Dünya kenti olma çabasındaki İstanbul, batıda 150 yılda gerçekleşen kentleşmeyi, kırsal insan göçü şeklinde birkaç 10 yıl içinde gerçekleştirmiştir. Türkiye'nin 1950'Ierden sonra hızlanan sanayileşmesi mekânsal avantajları sağlayan İstanbul'un yapısını da değiştirmiş, kentin nüfusu yarım yüzyıldan az zamanda 10 katı aşarak kontrol edilemez bir büyümeye ulaşmıştır. Bu değişim ve büyümenin dinamiğinden hız ve güç alan sorunlar her seferinde yapılan yatırım ve hizmetlerin önüne geçmiştir. Günümüzde İstanbul'u göç edenlerden ayrı olarak yorumlamanın imkânı kalmamıştır. Bu nedenle gerek nüfusun yapısı ve gerekse ekonomik ve siyasal kararlara ve yaşantıya etkisinin araştırılarak ortaya konulması büyük önem taşımaktadır. İstanbul'a yönelik insan göçünün sebep ve sonuçlarına dair 1960'11 yıllardan itibaren gerek merkezi yönetim ve gerekse yerel yönetimler düzeyinde önemli çalışmalar yapılmış, İstanbul'u tespit eden ve ortaya koyan araştırmalar günümüze kadar sürdürülmüştür.

---