Türk Mutfağını zor günler bekliyor. Maalesef diyemiyorum çünkü elimizde olmayan bazı nedenlerden dolayı mutfağımızın zorluklarla karşılaştığı düşünülebilir. Halbuki ulusal kültür ve değerlerimizin en önemli unsurlarından biri olan mutfağımızın içinde bulunduğu sıkıntılı süreç bizim eserimiz. Yaptığımız hataların en başında kuşkusuz tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten geleneksel süreçleri öne çıkaran yapıyı bırakıp verimi arttırma ve modernleşme kisvesi altında bize dikte edilen ve dışa bağımlılığı arttıran bir yapıya yönelmemiz geliyor. Kısırlaştırılmış tolıumlar, GDO'lu ürünler, tarımda dengesiz ve bilgisizce kullanılan suni gübreler ve haşere ilaçları, merada otlatmanın tarihe kanşması, büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığın yozlasmaşı, denizlerde hayatın adeta tükenerek balık nesillerinin yok olması... Liste o kadar uzun ki sırf bu konuda ansiklopedi hacminde kitaplar yazılıp araştırmalar yapılabilir. Bu sürecin sonunda gıda ürünlerinde çeşitlilik bir yandan yok olurken diğer yandan son derece alt düzeyde bir standartlaşma gerçekleşiyor. Tüketiciler, özellikle gençler hem sağlıksız hem de lezzetsiz besleniyor. Giderek sterilize olmuş lezzetlere alışan insanlar doğal tatları garipsemeye başlıyor. Örneğin kısırlaştırılmış mayadan yapılan tatlımsı ve katı yoğurtları yemeye alışmış birinin önüne, gerçek koyun sütünden tam yağlı ve sulu bir yoğurt konduğu zaman "bu kokuyor" deyip burun kıvırabiliyor. Lokanta kültürü de elbette bu gelişmelerden etkileniyor. Müşteriye hem ucuz hem iyi yemek sunmak kolay değil. Varlıklı insanların bir kesimi de lokantalara daha çok görmek ve görülmek için gidiyor. Yemek kalitesinden çok, gösterişe ve garsonun kendisini pohpohlamasına önem veriyor...

---