Yazar | : | Ercüment Ekrem Talu |
İsbn | : | 9750706742 |
Yayın Tarihi | : | 1990 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 94 |
Ölçü | : | 13,5 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | Kültür Bakanlığı |
Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), çizmiş olduğu "Meşhedi" ve "Torik Necmi" tipleriyle, Evliya Çelebi üslubunu taklit etmek suretiyle yazdığı "Evliya-yı Cedid" ve "Zeyl-i Evliya-yı Cedid" adlı eserleriyle edebiyatımızda şöhret bulmuş bir yazarımızdır.
Edebiyatımızın tanınmış simalarından Recaizade Mahmut Ekrem'in oğlu olan Ercüment Ekrem Talu'nun, (hayatı boyunca birçok memuriyetlerde bulunmasına rağmen) asıl mesleki formasyonu gazeteciliktir. Eserlerinin de hemen hemen hepsi gazetelerde tefrika edilmek suretiyle yayınlanmıştır. Ancak Ercüment Ekrem de bu mesleği sayesinde içinde yaşadığı devrin olaylarına yakından şahit olmuş ve bunları eserlerinde aksettirmeğe çalışmıştır.
"Gün Batarken" ile "Kan ve İman" adlı romanları da yazarın Mili Mücadele yıllarını ele aldığı ve birbirinin devamı niteliğinde olan iki eseridir. Ercüment Ekrem Talu, "Gün Batarken"de cephe gerisini, "Kan ve İman" da ise hem cephe hem de cephe gerisini ele almıştır. İşte, daha çok gazetecilik mesleğinden gelen ve büyük ölçüde müşahedeye, tecrübeye dayanan bu eserler, yazarın bizzat içinde yaşadığı olayların roman/andır, diyebiliriz. Çağdaşı birçok yazar gibi devrin tamamen olumsuz şartları Ercüment Ekrem Talu'yu da zaman zaman ümitsizliğe sürükler. Fakat "Gün Batarken" adlı bu eserini oğluna ithaf ettiğini ön-sözünde de belirttiği gibi, o, bu şartlar altında dahi "yeni bir gün doğacağına" inanır ve iman eder.
Ercüment Ekrem Talu, devri sadece eserlerinde aksettirmekle de kalmaz, devrin elverişsiz şartlan altında üzerine düşeni de yapmağa çalışır. Mütareke yıllarına rastlayan "Hariciye Nezareti Matbuat Müdürlüğü" görevi sırasında, işgal ordularının kurmuş oldukları sansür kuruluna girerek Süleyman Nazif'in meşhur "Fırak-ı Irak" adlı eserinin el altından dağıtımını sağlar... Yine Süleyman Nazif'in "Kara Bir Gün" adlı makalesini sansür kurulundan geçirttiği için Fransız Divan-ı Harbi'nce ölüme mahkûm edilen Yüzbaşı Aziz Hüdai'yi ölümden kurtarır. Bu arada milliyetçi gazetelerin yayınına izin verdiğinden dolayı Arapyan Hanı'nda bir süre hapsolunur.