| Yazar | : | Çelik Gülersoy |
| Yayın Tarihi | : | Aralık, 1987 |
| Dil | : | Türkçe |
| Sayfa Sayısı | : | 116 |
| Ölçü | : | 30 x 22,5 cm |
| Yayınevi | : | TTOK |
İstanbul'un bu mavi -yeşil gölgeler akıtan deresinin, şehir hayatı bakımından tarihi, ne kadar gerilere doğru uzanır. Bu konuda iki bahsi birbirinden ayırmak zorundayız: Dere boyunun tanınması bir, tadına varılması, keyfinin çıkarılması, iki! Birincisi, biraz eskilere uzanabiliyor. En eskilere diyemiyorum. Çünkü Göksu Deresi vadisinde yapılmış olan ilmi bir kazı, bu Dere vadisinde paleolotik döneme ait hiç bir kalıntıya rastlayamamış, sadece çok geç ve yeni devirlere ait çanak çömlek bulmuştu. Yörenin ancak Küçüksu çayırı çerçevesindeki tepelerde, Avrupa'nın Riss Buzulu ya da ilk Riss- Würm Buzullar arası dönemine tarihlenebilen bazı aletler bulabilmişti. Demek ki, Roma-Bizans öncesinde, bahsimiz olan Güzel Dere boyunda, kimsecikler oturmamış. Uzun tarihe göre daha yakın bir çağ sayılması gereken Bizans devrinde ise, artık buraların keşfedilmiş olduğunu anlıyoruz. Çünkü böylesine renkli ve güzel bir diyarın farkına varmamak için, gözlerin görmemesi gerekirdi. İstanbul yerleşimini, "körlerin karşı yakasına" kuran Trakya kavminden sonra, iki kıtanın bir araya geldiği bu dünya köşesinde oturan nesiller, tabii ki artık onun yakın köşe bucağını gezip tanımışlar ve hareketli bir denizden içeri girilerek keşfedilen bu durgun dere boyunun, yemyeşil sükûnetini duymuşlardı. O yüzden Bizans, burasını "Kutsal kuyular" olarak belledi: "Potamonion". Çayıra hayat getiren suyun adı da, Aretae idi veya Arethaoi. Bir ihtimale göre, "güzellikler" anlamına geliyor. Bu isim de, çevreyi fark ettiklerinin bir işareti. Bizans'ta, Göksu Vadisinde ve çevresinde ciddi, önemli bir yerleşim ve kullanım olmadığı, kesindir. Ancak Hisar'ın Kale yapısı içinde Bizans kaynaklı taşların bulunması, ilkel karakterli bir şeylerin bulunduğunu hatıra getiriyor...