Eski Dostlar, başta sevgili dostum Emre Kongar olmak üzere, önerilerine çok değer verdiğim yakınlarımın beni özenlendirmeleri sonunda ortaya çıktı.
Bu kitabı bir günce olarak yazmadım. Eski Dostlar'da yalnız kendi yakın dostlarımı anlatmıyorum, tanıdığım, sevdiğim, saydığım kişilerin portrelerini de kitaba aldım. Bir zamanlar yaptığım röportajlardan ve TV programlarına çıkarttığım kişilerle yaptığım konuşmalardan seçmeler de Eski Dostlar'da yer aldı.
Kitaba Sabahattin Ali olayıyla başladım. Çünkü Eski Dostlar'ı yazmamın nedenlerinden biri, bu olaya biraz ışık tutmaktı. Sabahattin Ali'nin öldürülmesi olayı yakın tarihimizin "faili meçhul" cinayetlerinin en önemlilerinden biriydi. Bir süre sonra yakalanan ve göstermelik olarak hapse atılan katil, Mehmet Ali Ağca gibi, Muammer Aksoy'un, Bahriye Üçok'un, Uğur Mumcu'nun ve Ahmet Taner Kışlalı'nın katilleri gibi sadece bir tetikçiydi. Ama bu çirkin olayı kimler düzenlemişti? Vur emrini kim vermişti? Bu konunun üzerine hiç gidilmedi. Çünkü öldürülen yazar solcuydu, konunun üzerine gitmekten herkes çekiniyordu. O zaman da "derin devlet" anlayışı vardı. Hala öyle olmuyor mu? Bazı araştırmalar bir yerlerde tıkanıyor. Ben, olayın o zamanlardaki tanıklarından dinlediklerimle bu korkunç cinayete yeni bir perspektif getirmeye çalıştım.
40-50 yıl önce Türkiye'nin gündeminde olan birçok kişiyi yeni kuşakların hiç tanımadıklarını, adlarını bile duymamış olduklarını görünce şaşırıp kalıyorum. Üniversite düzeyinde eğitim görmüş gençlerle sohbet ederken, Sabahattin Ali' den söz ediyorum, hiç adını duymamışlar. Rıza Tevfik diyorum, Halit Fahri diyorum, Esat Mahmut Karakurt diyorum, "Kim bunlar?" diye soruyorlar. Necip Fazıl Kısakürek'ten, Samet Ağaoğlu'ndan, Vedat Nedim Tör'den yüzde 90'ının haberi yok.
İstiklal Savaşı'nda Mustafa Kemal'e yenik düşen General Trikupis'in adını da hiç duyan olmamış. "Ben kendisiyle konuştum," dediğim zaman beni en az yüz yaşında sanıyorlar.