Yazar | : | Çetin Altan |
İsbn | : | 9751020018 |
Yayın Tarihi | : | 2003 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 256 |
Ölçü | : | 13,5 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | İnkılâp Kitabevi |
Bizim 1200 km. Güney ve Güneydoğu sınırı, neredeyse denetleme olanağı bulunmayan bir karabasan sınır...
I. Dünya Savaşından sonra çizilmiş olan böylesi tuzaklı bir sınırın vaktiyle Ankara tarafından sessizce nasıl kabul edilmiş olduğu İsmet Berkan'ın da değindiği gibi, hiç gündeme getirilmedi...
Çünkü Gazi Ankara'sı bir tabuydu. Ne yapılmış, ne kabul edilmişse, yüzde yüz doğru yapılmış, yüzde yüz doğru kabul edilmişti.
"Memalik-i Osmaniye" adını taşıyan ve sultanın şahsına ait olan tüm toprakların, hiçbir kadastro çalışmasından geçirilmeden Ankara'daki Hazine'ye, yani Ankara'daki iktidara aynen devredilmiş olması gibi...
Sultanın şahsına ait kadastrosuz topraklar, kadastrosuz olarak aynen Ankara iktidarının -Hazine aracılığıyla da olsa- mülkiyetine geçiyordu.
Yani "meşruti monarşi", kadastrosuz topraklar gibi, altyapıyla ilgili temel bir konuda hiçbir değişime uğramadan "cumhuriyet'' e dönüşüyordu...
Bugün gecekondu yağmalarıyla, seçimlerde oy karşılığında tapu pazarlıklarına neden olan bu konu, ne okullarda, ne üniversitelerde, ne sendikalarda, ne partilerde, ne Meclis'te gelebildi gündeme…
Sanıyorum 1957 yılıydı. Rahmetli Yakup Kadri ile Ankara Palas'ta baş başa öğle yemeği yiyorduk.
Yakup Kadri'ye cumhuriyetin neden sultanlık iktidarını yıkarken altyapı değişikliklerine gitmekten çok, yüzeysel bir imaj değişikliğiyle yetindiğini sormuştum.
Bana verdiği yanıt şu olmuştu:
- Ankara'nın kadrosu yoktu. Eski Babıali kadrosunu Ankara'ya taşımak zorunluluğu doğdu. Onlar da sultan yönetimine karşı biçimlendirmiş oldukları eski alışkanlıklarını taşıdılar Ankara'ya...