Birkaç sene evvel üç dört yapraktan ibaret bir risale gözüme ilişti. Adı [Edebiyat tarihimize bir de baktım ki] idi. Merak ettim; bu acaba hangi [Edebiyat tarihi] dir? Hep Çıkanlar ya müzekkeret-ül şuara veya keyfe göre yapılmış yine onlar nev'inden indi şeylerdir. Sonra acaba neyi görmüş veya görememiş ki o böyle bir feryada sebep olmuş? dedim.
Yapraklarını çevirdim; sahifelerini, satırlarını süzdüm, bir şey bulamadım. Risale yalnız Yahya Kemal'den bahsediyor; amma lehinde mi, aleyhinde mi, pek belli değil. Hâlbuki böyle bir serlevha, böyle bir feryat hakikaten lazım ve bu herhalde [son zamanlardaki: fikriyat ve neşriyatımıza bir de baktım ki] şeklinde olmalı, resmi hususi bütün ortaya konulanları elemeliydi. Böyle olsaydı eminim ki son devir sanat hayatımız da okunup aranacak beş altı nasirle bir o kadar veya ondan daha az şairden başka bir şey bulamadığını fikir vadisinde de biri ikiye çıkaramadığını görecek ve gösterecek... Kalanının da faydasız fazlalığından, kuru ve boş kalabalıktan ibaret olduğunu söyleyecek; bu suretle de bir hayır yapmış olacaktı. Ben bu kısa mülahazada yalnız sanat ve hatta sadece şiire ait bir iki söz söylemek istediğim için diğer sahalara göz bile atmayacağım.
Çünkü onlar da ayni şey, ayni illetlerle malul, ayni derecede içler acısı. Fakat edebiyat -şiir ve tenkit- fakat bu söz sanatı şimdi tam bir çöküş içinde...
Yegâne malzemesi söz olan sanat dili sadeliğe döndüğünden beri adi şiir için çok kolay gibi göründü bu yüzden edebiyatın bugün uğradığı inhilal cidden dikkate şayan, cidden mülahazaya muhtaçtır.
Hâlbuki şiirimizin asalet ve mümtaziyeti bugün beşeri edebiyatın bütünlüğü, derinliği ile geniş içi, şeklinin tenevvü ve ruhunun tazeliğiyle yenileşip yeşereceği yerde dejenereleştiriliyor. Hakiki sanat mefhumu bulutlandırıyor.