Yazar | : | Ethem İzzet Benice |
Yayın Tarihi | : | 1946 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 88 |
Ölçü | : | 12,5 x 18 cm |
Yayınevi | : | İnkılâp Kitabevi |
Bahsi Geçen | : | Etem İzzet Benice |
Mualla.. Mualla... Bütün mesele bu. Acaba paşa mı duydu, Mualla mı ağzından bir şey kaçırdı? Kaçırdıysa felaket! Göreceği ceza, hiç şakasız: en ağır ceza...
Bir an korku ürperti içinde titredi. Paşa için:
- Götürün... Demek,
- Kurşuna dizin... Veya:
- Asın...
Emrini vermek hiçbir şey. Ne mahkeme, ne divanıharp kararına lüzum var. Umumi harp faciasında, mutlak bir salahiyet, hudutsuz bir irade ne yapmağa kadir değildi ki? Hele, bir müsademe veya muharebeden çıktıktan sonra…
Sert bir selam vermek için mecalsizlikten kolu kalkmayan bir zabiti bile:
- Sünepe...
Diye, divanı harbe verenler varken, bir paşanın, karısına ilişildiğini gördüğü yahut da duyduğu zaman hatırına gelen cezayı derhal tertip etmesi ne kadar kolaydı!
Necdet'in bu saniyede ağzından çıkan: - Eyvah... Ben ne yaptım?..
Nedameti oldu ve daldı. Muallaya ait bütün hatıraları zihninde bir şimşek aydınlığı gibi sıyrılıp geçti. Cürüm de, hatıra da, vaka da şu:
Mualla... Paşa'nın karısı. Şuh, levent, kıvrak, fettan bir kadın. Baksa büyüler, yürüse tılsımlar, yatsa esir eder. Hele geceleri bin defa daha büyücü, bin defa daha tılsımlı, bin defa daha şakrak.
Necdet buna tutkun, hem de bütün bir yıl boyunca. Zaten bu tutkunluk değil mi ki, ona şimdi kendi kendini itham ettiriyor, kararlarında şaşırtıyor.
Gece, paşa yalıda İstanbul'daki kumandanlardan ve İttihat ve Terakki erkânından birkaçına ziyafet veriyordu. Mualla sofraya inmedi, odasında yalnız kaldı. Tesadüf, kimbilir aklına nereden geldi? Biraz sonra Necdet'i yanına çağırttı.