Yazar | : | Doç. Dr. Barlas Tolan |
Yayın Tarihi | : | 1981 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 310 |
Ölçü | : | 16 x 23,5 cm |
Yayınevi | : | Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi |
Günümüzün insanı, on sekizinci yüzyıl sonrası sanayi devrimi ile başlayan ve her alana yayılan hızlı bir değişmenin toplumsal ve ruhsal düzeyde yarattığı bunalımların köklü bir rahatsızlığa dönüştüğü bir ortamda yaşamaktadır. Sanayi devrimiyle birlikte ortaya çıkan bu hızlı teknolojik değişme, toplumsal kurumlarda, örgütlenme biçimlerinde, kültürel yapıda ve bunlara bağlı olarak değer sistemlerinde de temel dönüşümlere yol açmıştır. Ancak bu dönüşümlere koşut olarak insanın doğa, diğer insanlar ve toplumla ilişkilerinde gözlenen bunalım ve hatta mutsuzluk hali giderek önem kazanmakta, maddi refahın tek başına yeterli olamayacağı düşüncesi yaygınlaşmaktadır. Bu çağdaş bunalım, siyasal rejimleri, gelişmişlik düzeyleri ve aralarındaki kültürel farklılıklar ne olursa olsun, değişik görünümler altında her toplumda varlığını duyurmaktadır.
Söz konusu bunalımın ilk belirtilerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, filozof, sosyolog ve psikologlarla diğer bilim adamları sorunun özünü kavramaya çalışmışlar, yapısal, felsefi ve tarihsel çözümlemelere girişmişler ve bazı çözüm yolları önermişlerdir. Bu düşünürlerden biri olan Durkheim'a göre bunalımın temelinde, değer sistemlerinin ve toplumsal normların; insanların davranış ve isteklerini yönlendirici ve belirleyici özelliğini yitirmesi yatmaktadır. Marx'a göre ise, bunalım, meta toplumunun kapitalist sistem içerisinde hızla evrimleşmesiyle değişim değerinin kullanım değeri üzerinde giderek büyüyen bir egemenlik kurması ve bunun sonucunda, insanın ürününe, emeğine, topluma ve kendi varlığına yabancılaşması, bunları kontrol etme gücünü yitirmesidir.
Bu iki temel görüş daha sonraki çalışmaları da büyük ölçüde etkilemiştir. Özellikle Amerikalı sosyal bilimciler, bu iki görüşü özünden saptırarak ampirik araştırmalarda kullanmışlar ve sonunda Durkheim ve Marx kendi düşüncelerine "yabancılaştırılmıştır". Böylece Durkheim ve Marx'ın özgün kuramsal çerçeveleri büyük ölçüde soyutlanmış ve ampirik boyut giderek ön plana çıkmıştır.