Yazar | : | Kemal Tahir |
İsbn | : | 9754183163 |
Yayın Tarihi | : | Ocak, 2004 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 420 |
Ölçü | : | 13,5 x 19,5 cm |
Yayınevi | : | Adam Yayınları |
Yayla Padişahı Sülük Bey birden sıçradı, ellerine abanarak doğruldu, damarları kanlı gözlerini kırpıştırarak kapıya baktı. Kara kıllarla kaplı esmer gövdesi besili malaklara benziyordu: - Nedir ulan? Kudurdunuz mu kahpeler? Ya ben... Kafanızı almaz mıyım boynunuzu burup... Kırılası kafalarınızı...
Elif kız kapı aralığında durmuş, Sülük Beyin çıplaklığını görmemek için gözlerini yere eğmişti:
- "Bak bakalım" dedi. Emeyanam, "Uyanmış mı Sülük Bey, kahve si gelsin miymiş?" dedi.
-,Yahu, kırbacı hiç mi bırakmayacağız elimizden, temeline tükürdüğüm bu evde biz?.. Öküz sinirini bileğimize bağlayıp mı yatacağız?
- Gelsin mi kahve?
- Hele rezil! Hemi uyarıp sabah sabah. Kahvemiz de mi gelmeyecekti yoksa?
Elif kız savuşunca Yayla Padişahı Sülük Bey burnundan soluyarak kafasını salladı. Kapının kurcalandığını kan uykusunda duyup sıçrıyordu da, yastığın altındaki parabellumu bitürlü çekemiyordu, şimşek gibi... Kendisine sövdü: "Tüh ki suratına kaltaban! Tüh ki ne kadar... " Uzun paçalı donunu hırsla aldı, debelenerek giydi.
Boyunsuz olduğundan, üç numaralı makineye vurulmuş kafası omuzlarının ortasına yapıştırılmış gibiydi. Boğazına düşkünlüğünden gövdesi yağ bağlamış, memeleri, midesi, göbeği şişip sarkmıştı. Omuzlarını ileri alıp gerinerek kemiklerini kütürdetti. "Adam edemedi k şu kahpeleri... Hayır, adam edemedi k gitti, tüh yüzümüze... " Gümüş tabakasına gözü ilişince irkildi. Tabaka sanki canlıydı da, kendisine istemediği bir işi yaptıracaktı. "Yıkıl kör şeytan! Canın cehenneme!" Epeydir, sabahları bişey yemeden tütün içmemeye çabalıyordu. "Nedir oğlum! Öksürüğümüzü keseceklerine cıgaramızı yasakladı bu doktorlar, şunca paramızı alıp... Buyur bakalım!" Hasta masta değildi, koca Tanrıya şükür, domuz gibiydi. Yarım kuzuyla bir lenger pirinç pilavını bir başına silip süpürüyor, yanı sıra bir testi rakıyı da yuvarlayıp yumruklarıyla ağzını sıvazlayarak "elhamdülillah"ı bastırıyordu. Herkese "kırk beş" dediği yaş, geçip gidip kırk yediye dayanmıştı. "Dayanmakla... Erkek dediğin delikanlı sayılır buralarda... Kocamayı karılar düşünsün!" Bir zaman öksürdü. Savuşturunca, pazılarını şişirip kasılarak kapıyı gözetledi. El yordamıyla tabakayı bulup hırsla açtı. "Reci tütünü mü ki dokunsun oğlum! Halis Düzce kaçağı... Tatlı sert ki, Gazi Paşamızın eline geçmez!" Kadınların sarıp hazırladıkları parmak kalınlığı cıgaralardan birini yaktı, gözlerini süzerek derin derin çekti. Hırıltılarla aksırıp tıksırdı. "Hele şuna hele! Ulan alçak…'