Yazar | : | Taylan Altuğ |
İsbn | : | 9751024072 |
Yayın Tarihi | : | 2005 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 176 |
Ölçü | : | 13,5 x 19 cm |
Yayınevi | : | İnkılâp Kitabevi |
Bahsi Geçen | : | Reşat Nuri Güntekin |
Reşat Nuri'nin romanlarında birbirini açımlayan, birbirini zenginleştiren iki uğrak tespit edebiliriz: Birincisi, onun roman dünyasının canlandırıcı ilkesi, tini olan bize özgü bir duygu ethos'udur. İkincisi ise, bu tinin, içerisinde gerçeklik kazandığı zengin Anadolu freski'dir. Duygu onda bir görünüş değildir, hayatın yalnızca duyusal yanına dokunmaz; bu yüzden romancı, basitçe sentimentalist diye adlandırılamaz. Romanlarının okur nezdinde gönülden bir kabul görmesinin nedeni, onların popüler romans anlatısına yakın düşmesinde değil; fakat geleneksel duygu dünyamızın değerlerine uç vermesinde ve bu değerleri titreştirmesinde aranmalıdır. Unutmamalı ki, bu değerlerin en içeriklisi olan aşk, geleneksel dünyamızda yalnızca bir 'ilişki' değil; fakat bireysel bir arayış serüveni, bir bilinç ve kendi kaynağını bulma serüvenidir. Reşat Nuri romanlarının başlıca izleğini oluşturan da bu değil midir? Kaynağından ilelebet uzak düşmüş ruhun, bu kaynağa ulaşma yönünde yürüdüğü meşakkatli yol; işte aşk'ın ve serüven'in derin yapısını algıladığımız eksen budur. Nitekim, Akşam Güneşi'nde aşkı barak bir güzelliğe dönüştüren, Jülide ve Nazmi'nin aynı ruh gurbeti'nde buluşmalarının yarattığı benzersiz duygu titreşimidir.
Kimi aşk kırgını (Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi), kimi inancını kaybetmiş (Yeşil Gece), kimi şerefini feda etmiş (Damga) bu 'mutsuz bilinç'lerin bulamayacakları kaynağı aradıkları yer ise, tinsel bir coğrafya olarak Anadolu'dur. Böylece ikinci uğrak, gidilen yol olarak, içsel serüvene katılır. Bu yüzden Reşat Nuri romanlarında Anadolu asla bir çevre, bir dış dekor ya da hatta bir atmosfer değildir; kahramanların 'idealite'sine direnen, onları eyleme sevkeden, serüvene çeken, biçimlendiren ve nihai olarak dönüştüren canlı bir insanı, toplumsal gerçeklik alanıdır. İşte ancak bu gerçeklik uğrağı sayesindedir ki, biz, bu ideal kahramanların, kendileri dışında soyut bir ahlaki değeri değil; fakat bizzat bireyselliklerini, kendi kişisel değerlerini temsil ettiklerini ve bunları savunduklarını kavrarız.