İstanbul...
İçinizden bu kelimeyi geçirdiğinizde ne görüyor ya da ne hissediyorsunuz? Durun tahmin etmeye çalışayım; İstanbul boğazını görüyorsunuz, az önce burnunuza tuzlu suyun kokusu geldi. Vapurdan simit atarak martıları besleyen insanlar, Üsküdar sahil kordonunda, Mimar Sinan’ın Güneş’in ve Ay’ın Sultanı olan Mihrimah Sultan için yaptığı Camii’nin hizasından Kız Kulesi’nin önündeki kayalıklara kadar yürümek, Tarihi Eminönü Balıkçısının taze ve nefis balıklarını şalgam eşliğinde mideye indirirken, Galata Kulesi’ni, Pera’yı ve Haliç’in bakmaya doyamadığınız, insanın tüylerini diken diken eden adeta ruhumuzun derinliklerini mâmur eden manzarasını seyretmek... Sultan Ahmet Camii’nin nefis İznik Çinilerinin altında huşu içerisinde namaz kılmak, Sultan I. İbrahim’ in eşi Valide Hatice Turhan Sultan tarafından yaptırılan Mısır Çarşısı’nı arşınlarken burnunuza gelen baharat kokuları, her biri bin bir emekle yapılmış ve her birinin ayrı bir hikâyesi olan esans yağları ya da son yıllarda ön plana çıkan, sanat ve estetikten uzak, arkadaş bağlarının sadece sabaha kadar alkol eşliğinde sürdüğü ve sabahın ilk ışıklarında bittiği...
Elit kavramını bilmeyenler için elit, eğlenmenin ne demek olduğunu bilmeyenler için eğlence mekânı olan kulüplerini görüyorsunuz. Böyle saymaya devam edersek herkesin bildiği ve İstanbul ile ilgili on binlerce süslü cümleler ile anlatabiliriz. Sahiden İstanbul dediğimiz şehri biliyor muyuz? Birkaç dakika kendinizi sorgulayın...

---