Sevgili Çocuklar,
Yaşadığımız kentimiz annelerimiz ve babalarımızın, ninelerimiz ve dedelerimizin, hatta tüm insanlığın bize bıraktığı paha biçilmez bir miras. Onlardan devraldığımız bu değerli hâzineyi korumak ve bizden sonrakilere aktarmak ise bizim en önemli görevimiz. Bu görev, yalnızca gelecek için değil, aynı zamanda bugün için de çok önemli çünkü içinde yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz İstanbul hak ettiği şekilde korunmaya layık bir hazine. Burada yaşadığımız ve İstanbul’un yaşayan tanıkları olduğumuz için ne kadar da şanslıyız...
Bir kent, içinde yaşayan sakinleri ve oradan gelip geçen gezginleriyle kimlik kazanır. Kentleri anlamlı kılan, yalnızca sokakları, caddeleri, yapıları ve doğası değil; çeşmesinden akan suyunu içen, sokak aralarında oynayan, kapı önlerinde selâmlaşan, havasını içine çekip mutlu olan ve paylaşan insanlarıdır aynı zamanda.
Her köşesinde insanlık tarihinin farklı bir döneminin tanıklığı yatan, farklı seslerin ve renklerin binlerce yıldır iç içe yaşadığı İstanbul; işte tam da bu nedenlerle sayısız kimliği ve anlamı barındırır sınırları içinde. Hatta İstanbulluluk, İstanbul’un sınırlarının bile dışına taşmıştır. Kimilerinin umudu, kimilerinin tutkusu, kimilerinin ise bir gün geri dönme özlemidir. Acaba İstanbul, ona her baktığımızda aynı güzelliklerini korumaya devam ediyor mu, yoksa her seferinde değişmiş başka bir yüzüyle mi karşımıza çıkıyor?
Peki, İstanbul’un kültür zenginliğini korumak için nereden başlayacağız? Elbette onu tanımaktan, merak etmekten ve hiç durmadan sürekli yeni bir yönünü keşfetmekten... İnsan, ancak iyi tanıdığı ve sevdiği bir şeyi sahiplenip koruyabilir. Öyleyse bu kitapla beraber, bize ev sahipliği yapan ve bugünlere kadar yaşamımıza bin bir katkı sunan kentimizi daha yakından tanımaya başlayalım: Sokaklarını, tarihi yapılarını, doğal yaşamını, eski sakinlerini ve elbette burada yaşayan insanlarını...
Bugünün ve geleceğin İstanbulluları olarak, haydi bu uzun kültür yolculuğunda bir an önce yola koyulalım.

---