| Yazar | : | Canan Barlas |
| İsbn | : | 9758618393 |
| Yayın Tarihi | : | Ağustos, 2002 |
| Dil | : | Türkçe |
| Sayfa Sayısı | : | 122 |
| Ölçü | : | 13,5 x 21 cm |
| Yayınevi | : | Birey Yayıncılık |
Canan Barlas'ın yazdığı bu kitap, Türkiye'de gazetecilik mesleğiyle uğraşanların da, gazete okuyanların da son 20-25 yıldır içinde bulundukları fakat farkında olmadıkları bir tabloyu yansıtmaktadır.
Bu tablo şimdi, bugünlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, çeşitli Sivil Toplum Örgütlerinin ve tabii gazetecilik mesleği mensuplarının şiddetle ilgisini çekiyor. Bu olguya şimdi "medyada tekelleşme" diyoruz. Bir döneme kadar buna "medyada kartelleşme" diyorduk. Fakat sonuçlarıyla bu, Türkiye'de düşünce özgürlüğünü, Türkiye'de serbest rekabeti ve Türkiye'nin gelişmesindeki alternatif yolları tıkayan çok ciddi bir olay.
Canan Barlas, 1969'da başlayan meslek emekçiliği ile olayları içinden yaşadı ve bu kitapta bunların hepsini, tanık olduğu olaylarla sergilemeye çalıştı. Kitabı okuduğunuz ve sayfaları çevirdiğiniz zaman, bütün bu gelişmelerin sonunda içinde bulunduğumuz günlere nasıl dayandığını, kişisel gibi görünen kavgaların nasıl sistemi bozan büyük aksaklıkların kökeninde bulunduğunu gayet iyi görecektir.
Bu, sadece basın çalışanlarının sermaye karşısındaki özgürlüğünü, özerkliğini ifade eden bir mücadele değil. Bu, aynı zamanda toplam olarak medyanın ya da basının devlet karşısında, devlet baskısı karşısında, siyasetçiler karşısındaki özgürlüğünün ve özerkliğinin yok olmasının hikâyesi.
Canan Barlas, 28 Şubat 1997 döneminde eşi Mehmet Barlas ile birlikte susturulduğu ve soyadı kırımına uğradığı zaman, bunu derinden hissetti.
Ve derinden hissetmenin sonucu, elinize aldığınız kitapta görülen Flashback'lerle, geriye dönüşlerle bir öykü haline geldi. Bu kitapta bütün bunları bulacaksınız.
Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Basın Sorunlarını Araştırma Komisyonu'nda ifade veren gazete sahipleri, basın sendikalarının sözcüleri, çeşitli meslek gruplarının temsilcileri dinlenildiği zaman, Canan Barlas'ın kitabında yer alan iddiaların aslında somut birer vakıa olduğunu, hepsinin gerçek olduğu ve Türk basınının ne kadar büyük bir açmazın içinde...