Çağımız ekonomisinde sanayileşme gayri safi hasılaya en büyük gelir payı aktaran, en çok katma değer yaratan, teknoloji geliştiren, çalışan nüfusa en geniş istihdam olanakları hazırlayan, kişiler arasında daha adil, daha dengeli, daha yaygın, düzenli bir gelir dağılımı sağlayan, bölgelerarası gelişmişlik farklarını gideren, sosyal ve ekonomik yönleriyle bir kalkınma aracı olmanın ötesinde toplumların bir kalkınma ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Sanayileşmiş, ileri ve uygar ülkelerin toplum yapıları bu ortak ölçüde birleşmektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk de, Cumhuriyetle birlikte daha uygar ve ileri bir toplum yaratmak ve daha önemlisi ulusumuzu daha gönençli yaşatmak amacıyla sanayileşme davamızın gerçek sahibi ve izleyicisi olmuştur. Bu nedenle, temel müesseseleriyle bugünkü sanayimizi Cumhuriyetimizle aynı yaşta saymaktayız. Cumhuriyetimizle birlikte başlattığımız ve geride bıraktığımız yarım yüzyıl içinde, bugün varabildiğimiz ekonomik ve sosyal hedeflerin çok ötesinde başarmak zorunda olduğumuz büyük görevlerin bulunduğunu da dikkatlerimizden uzak tutmamaktayız. Başlangıçta içe dönük, tüketim ekonomisi yapısında ele alınan sanayileşme çabalarımız, planlı döneme geçişle birlikte, giderek ağırlığını duyurmuş, son 10 yıllık kısa süre içinde sürükleyici sektör olma niteliğinin çok ötesinde, önemli bir hedef olarak benimsenmiştir. Bugün, ulusça benimsediğimiz kalkınma hedefleri doğrultusunda, yatırım malı yapan, teknoloji geliştiren, fiyat, maliyet, kalite, standartlar yönünden dış rekabet koşullarına dayanacak güçte, dış pazarlara dönük bir sanayileşmeyi gerçekleştirmek, kısaca, ekonomimizi, sanayileşmiş batılı toplumların ekonomileriyle tam bir uyum düzeyine yükseltmek gayreti içinde bulunmaktayız. Gelecek aşamalarda görev alacak kuşakların katkılarıyla endüstriyel kalkınmamızın yukarıda belirtilen hedeflere kısa zamanda ulaşacağı inancındayız.

---