Yazar | : | Ali Rıza Özcan |
Yayın Tarihi | : | Mayıs, 2007 |
Dil | : | Türkçe+İngilizce |
Sayfa Sayısı | : | 320 |
Ölçü | : | 24,5 x 29 cm |
Yayınevi | : | İst. Büyükşehir Bel. Kültür A.Ş. |
Yol üstünde kazın benim mezarım
Yar gelip geçtikçe bana can gelir
Bu bir halk türküsü. Sade, ölçülü ve derin... Aynı zamanda Müslüman Türk kültürünün insanlık tecrübesinin aktığı asırların içinden süzerek, taşıyarak ve yeniden yorumlayarak getirdiği, yaşamak ve ölüme dair nerede ise bütün inançları, gelenekleri, hissiyatı dakik ve nezih bir imbikten geçirmişçesine içinde barındırıyor.
İnsan için ölüm(ün)ü bilen tek varlık derler. Burada bir hakikat payı var. Ama bilmek tek kademeli, tek yönlü bir şey değil. Bilmek var, bilmek var... Dinlerin ölümü sadece bir canlılığın, bir hayatın, bir ömrün bitişi ve tükenişi değil, aynı zamanda bir başka hayatın başlangıcı ve dirilişi olarak vaz etmesi hayatla memat arasındaki perdeyi iyice geçişken kılıyor. Fânilik ve ebedîlik yan yana ve iç içe... Ölümü bir yok oluş olmaktan çıkararak insan zihni için en büyük gerilim alanlarından birini munisleştiren, trajedi olmaktan çıkaran iksir de belki bu. Bu sayededir ki bilge kişiler rahatlıkla "Hangi tohum toprağa atıldı da bitmedi" diyebiliyorlar. Felsefede, ahlakta, tasavvufta hakikat, saadet, vuslat gibi ihatalı kavramlar ancak ölümle en üst muhtevalarını kazanacak tarzda yorumlanabiliyor. "Şeb-i arus" bu yorumlardan en yaygın olarak bilineni... Mezar taşına rahatlıkla "Nuş etti cam-ı mevti aşk ile Hasan Dede" (Hasan Dede ölüm şerbeti kadehini aşk ve şevk ile yudumladı) yazabilecek bir iman ve kültür seviyesine yükselmek elbette kolay değil.
Geçen asrın filozoflarından biri de "Sadece insan ölür, diğer varlıklar telef olur" demiş. Burada da bir hakikat payı var. Bu sözle vurgulanmak istenen şey "beşer" seviyesinde kalan, insanlığa yükselemeyen âdemoğlunu da diğer varlıklara benzer şekilde "telef" olmak gibi bir tehlikenin, bir bedbahtlığın, yakışıksız bir akıbetin beklediğidir.