Yazar | : | Halit Fahri Ozansoy |
Yayın Tarihi | : | 1964 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 96 |
Ölçü | : | 13,5 x 19 cm |
Yayınevi | : | Ak Kitabevi |
Hayat sahnesinde yetmiş üç yaşın basamaklarındayım. Bunun elliden fazla yılı, hayatı taklit eden sahneye alaka ve temasla geçti. Demek ki yirmi yaşımdan beri tiyatro ile yakından münasebetim var. Bu hatıraları yazarken, nasıl eski bir yazar alışkanlığı ve tiryakiliği ile matbaa ve gazete idarehanelerinin makine yağı ve mürekkep kokusunu duyar gibi oldumsa, kulislerin taze boyanmış dekorları ile tüpleri yeni açılmış makyaj takımları, kokusunu da bir his yanılsaması içinde öyle kokladığımı sanıyordum.
Elli yıl... Bu, sahneye, müellif ve mütercim sıfatıyla intisabımın tarihi... Fakat tiyatroya merakım daha çok eskiden, çocukluğumdan başlamakta... Babam, Doktor Mehmet Fahri Paşa, kuvvetli bir fen adamı ve profesör olduğu kadar, her zaman ateşli bir edebiyat ve tiyatro aşığı idi. Eski tarzda, yeni tarzda şiirler yazar ve bilhassa daha Tıbbiyenin son sınıfında Mınakyan kumpanyasına dramlar tercüme edip oynatmakla gösterdiği sahne iptilasını sonradan bırakamadığı için fırsat düştükçe gene bir piyes tercümesinden geri durmazdı. Onun gençliğindeki bu nevi tercümelerinden birkaçını çocukluğumda Mınakyan'da ben de seyretmiştim. Çok sonraki tercümelerinden -Yat Borusu gibi- bir kaçını ben yaşta olan tiyatro meraklıları da şüphesiz hatırlarlar. Bir Alman piyesi olan "Yat Borusu", vaktiyle, Burhanettin kumpanyasında oynanmıştı ve şimdiki Şehir Tiyatrosunun üstat sanatkârlarından İbrahim Galip Arcan o zaman bu piyesteki bir rolünde ilk büyük zaferlerinden birini kazanmıştı. Babamın gene o tarihte oynanan bir telif piyesi de o sahnede oynanmıştı. Eserin mevzuu, Avrupa'da ecnebi kadınlarıyla evlenen Türklerin memlekete avdetlerinde mesut olamadıklarını, bu yabancı unsurun Türk ailesi içinde bir yama gibi durduğu idi…