Bu kitabı yıllarını otobüslerde, uçaklarda, otellerde, genellikle evlerinden uzaklarda bir yerlerde geçirmiş olan "rehberler" yazdı. İsimsiz, unvansız, rütbesiz, sayesinde çok güzel bir tur geçirilse bile bir ay sonra unutulacaklarından belki de cisimsiz rehberler... Aslında hiç abartmaksızın, rehber değil midir özünde bir peygamber, bir devler başkanı, bir komutan, bir genel müdür, bir başhekim ya da bir teknik direktör!? Nedense bu makamlar önünde saygıyla eğilir insanlar, kim olduklarına pek bakmaksızın çoğu zaman. Oysa rehber yani bildiğimiz turist rehberi bu saygıyı hak edebilmek için büyük bir çaba göstermek durumundadır daima. Ne de olsa, tatildeki insan daha bir başı bozuktur, içi kıpır kıpırdır, kulakları da tatile çıkmıştır, ruhu yaramazlık peşindedir ve bütün sene çalışmış olmanın en güzel mükâfatı olduğundan tatil, hiçbir tahakküme tahammülü yoktur. Zaten rehberlik dediğin de nedir ki, herkesin yapabileceği, işsiz güçsüz takımının, biraz yabancı dille ve de uyduruk bilgilerle kıvırabileceği, meslek olduğu kesinlikle şüpheli hobi türü bir faaliyet... Anneannemin dediği gibi, "Oh ne güzel, hep gezip duruyorsunuz valla!" Koca yıl iş hayatının acılarını çekmiş ve de emeklerinin karşılığı olarak bu tatili hak etmiş olan turist bu rehberi mi dinleyecektir şimdi? Dolayısıyla gerçekten zordur rehberin işi, her konuda bilgisinin tam olması zorunludur, cevabını bilemeyeceği soru olmamalıdır, bir problem çözme makinesi gibi her derde deva olmasını bilmelidir, bunları yaparken de insan psikolojisinden çok iyi anlamalıdır, bazen çok bilmek de iyi değildir çünkü...