Yazar | : | Refik Halid |
Yayın Tarihi | : | 1943 |
Dil | : | Türkçe |
Sayfa Sayısı | : | 160 |
Ölçü | : | 15 x 21,5 cm |
Yayınevi | : | Semih Lütfi Kitabevi |
Bahsi Geçen | : | Refik Halit Karay |
Göle baktım: - Seni haspa seni, dedim, bu anığı nereden aldın, markası nedir? Pek iyi cins bir mala, çok pahalıya benziyor. Ya süründüğün baygın parfümün adı?
Gül gülümsedi, sırrını vermedi.
Tabakta olan kirazları ilk görüyormuşum gibi hayretle ve hayranlıkla seyrettim: - Dudak boyasını sizden mi yaparlar, dedim, siz, fildişinden şık kutulara konup süslü etiketlerine bir güzellik enstitüsünün kristal raflarına dizilmeğe layıksınız; küfeye konup manav dükkânına, tretuvar kenarına değil!
Kirazlar sevinçlerinden bir kat daha kızardılar.
Batıda renk renk lodos bulutları süzülüp toplanıyordu:
Hele durunuz bakayım, dedim, bahar zamanı Boğaziçi korularının erguvanlarını siz mi alıp gitmiştiniz? Bu salkımlar şimdi gökte mi açıyor? Yoksa Uzunçayır yaylaya mı çıktı, biraz da havada mı seriliyor?
Bulutlar utandılar, alı al, moru mor kesildiler.
Koyda sabah oluyordu. Sular demin mürdüm eriği rengindeydi; şimdi çağlabademi gibi tüylü ve buzlu bir yeşile boyandılar, daha sonra gökyakutun, en soğukta bile iç hararetini muhafaza ettiği sanılan ve mavi bir kan damlasını' andıran ılık rengini aldılar; bundan da vazgeçtiler, zannettim ki, bir çam ormanı, yan yatmış, bilmediğim bir tesirle fıkırdıyarak eriyor: - Anladım, dedim, Tabiat kullanacağı boyaların tecrübelerini burada yapıyor, Hilkatin laboratuarındayım!
Dalgalar hışırdadılar, sözümü alkışladılar.
Kanaryam dertop olmuş, tüneğinde, nedense düşünüyordu: - Sen, dedim, bu halinle sapı kısa kesilmiş katmerli ve dolgun bir çiçeğe, yahut tam olgunlaşmış kehribar sarısı bir nadide armuda benziyorsun; alıp vazoya koymak veya bozulmasın diye buz dolabına saklamak istiyorum,