| Yazar | : | Cihan Demirci |
| İsbn | : | 9751022398 |
| Yayın Tarihi | : | 2004 |
| Dil | : | Türkçe |
| Sayfa Sayısı | : | 309 |
| Ölçü | : | 0 x 0 cm |
| Yayınevi | : | İnkılâp Kitabevi |
Bu kitapta size sinemamızda 70'li yılların ortasına doğru başlayıp 80'lere kadar süren son derece "parçalı" ve "butlu" (bulutlu sananlar yanıldı!) bir dönemin trajikomik hikâyesini anlatacağım... Ancak madem "parçalı" bir dönemi anlatacağız o halde hemen araya bir parça koyup, henüz o yıllara geri dönmeden, çok daha eskilere giderek, sinemanın ülkemizde başladığı yıllara kadar uzanmak istiyorum...
Doğum tarihi 14 Kasım 1914 olarak kabul edilen sinemamız 2004 yılında 90. yaşında... Karşımızda 90 yaşında ihtiyar bir delikanlı duruyor anlayacağınız... Geçmişindeki pek çok film, hatta ilk filmleri dahi kayıp olduğu için epeyce "Alzheimer" vaziyette bir ihtiyar delikanlı bu! ... çoğu zaman röntgen filmleri karışan talihsiz bir ihtiyar delikanlı!... Ancak şimdi az biraz daha gerilere 1895'lere gideceğiz... Çok mu geri gittik... Sinema dediğiniz o sihir biraz da bu değil midir, geri dönüşlerle, bugüne geliş, bugünden ötelere gidiş... Efendim yıl; 1895, takvimler Aralık ayının 28'ini gösteriyor. Lyon'lu iki kardeş; Louis ve Auguste Lumiere Paris'teki Grand Cafe'de ilk paralı, toplu halk gösterisini yapıp halka ilk kez sinemayı tanıtıyorlar... Böylece sinemaya dünyada ilk merhaba diyenler Fransızlar oluyor. Sinemanın dünyadaki başlangıç yani doğum tarihi böylece 28 Aralık 1895 oluyor...
Sinemanın bulucuları olarak tarihe geçen Lumiere kardeşler daha sonra kendi eğittikleri ilk kameramanları dünyanın dört bir yanına yollayıp, sinemanın ne olduğunu anlatmaya, ne olduğunu öğretmeye başlıyorlar... İşte bu dönemde bir de bakıyoruz ki, sinema denen sihirli sanat 1896 yılında Osmanlı sarayına da girivermiş. Saraya da sinemayı ilk sokan gene bir Fransız hokkabaz, adı; Bertrand... Ancak o dönemler tahtta "burnundan" bile nem kapan Abdülhamit hazretleri var. Abdülhamit'in pek çok yeniliğe olduğu gibi sinemaya da iyi gözle bakmadığı muhakkak...
1897 başlarında Romanya uyruklu bir Polonya yahudisi olan Sigmund Weinberg, sarayda kuşkuyla karşılanan sinemayı Beyoğlu'nda, Galatasaray'da bulunan Sponeck birahanesinde, tıpkı Lumiere kardeşlerin Paris'te yaptığı gibi, halka tanıtıyor...